'Daha İyi Sen' için İlk Seansının %25‘i Bizden!
0 850 700 03 03
İyi Hisset

Kendini Anlamak: Kişisel Kaygılarınızın Kökeni ve İşareti

Yazar: Web ve Tıbbi Yayın Kurulu
HiDoctor tarafından onaylandı
4 DK
17 Ocak 2024 tarihinde yayınlandı
Yazı Boyutu:
a
a
4 dakikalık okuma
Yazı Boyutu:
a
a

Kaygı, insanlar için doğal ve kaçınılmaz bir duygudur. Hatta aşırılık söz konusu olmadığı sürece bu durumun oldukça sağlıklı olduğunu bile söyleyebiliriz. Çünkü bazen kaygı, tehlikelerden kurtulmamıza veya kendimizi hayati olaylara hazırlamamıza yardımcı olan müthiş bir uyarı anlamı taşır.

Keza ara sıra endişeli hissetmek hayatın olağan akışına uygundur; ancak sürekli kaygı yaşamak bunalma hissi ile eş değer gibidir. Tamamen endişenin hüküm sürdüğü bu durum, çok daha ciddi bir problemin yani kaygı bozukluğunun varlığına işaret edebilir.

Ortaya çıktığı süre boyunca günlük olayları bulanıklaştıran ve mutlulukla doldurulması gereken zamanların şevkini azaltan kaygı, kontrol altına alınabilen bir durumdur. Bununla birlikte, hissettiğimiz derin duygu hakkında net bilgilere sahip değilsek kontrol almada aksaklıklar yaşayabiliriz.

Olumsuz bir durumu imkansız hale getirmemek için kaygının nereden geldiğini iyice anlamalıyız. Böylece, yakından tanıdığımız bu duyguyu nasıl kontrol altına alacağımızı öğrenebiliriz. Bu sayede kendimizi daha iyi anlayabilir ve kişisel kaygılarımızın kökenine dair net bir bilgi elde ederek onları kontrol altına almaya başlayabiliriz.

Kaygı Nedir?

Kaygı, bireyin tehlikeler karşısında daha atik davranmasını sağlayan hayatta kalma mekanizmasıdır. Bu mekanizma sayesinde hayatta kalma güdülerimizi gerektiğinde canlı tutabiliyoruz. Böylelikle gerçekleşmiş veya gerçekleşmesi mümkün olan engellere karşı tetikte olarak olarak savunma oluşturabiliriz.

Bununla birlikte, bahsettiğimiz tehlikelere ilişkin bireysel algılarımız baskın çıktığında farklı bir kaygı durumu yaratılır. Yoğun bir panik hali yaşayan sinir sistemimiz göreceli önlemlere ayak uyduramaz ve iş daha da karmaşık bir hal alır. Bu, kaygı bozukluğu olarak adlandırılır ve ortaya çıktığı andan itibaren mantık devre dışı kalır.

Kaygı son evreye varana kadar birçok sinyali de beraberinde getirir. Bu sinyalleri yakalayabilmek kontrolü daima elimizde tutmamıza yardımcı olacaktır. Temelde kaygının ne olduğunu öğrendiğimize göre, şimdi, belirti ve semptomları çok daha yakından tanıyabiliriz.

Kaygı Kendini Nasıl Belli Eder?

Kaygı, her insanda farklı belirtilerle ortaya çıkıyor olsa da, onları daha spesifik olarak ele almak için aşağıdaki yaygın belirtilere göz gezdirebiliriz:

  • Huzursuz hissetme
  • Hızlı nefes alıp verme
  • Düzensiz kalp atışları
  • Terleme
  • Uyku problemleri
  • Baş dönmesi
  • Baş ağrısı
  • Açıklanamayan vücut ağrıları
  • Mide bulantısı

Yukarıdaki belirtilerin tümü aynı anda yaşanmasa bile, kaygının yaygın semptomlarını anlayabilmek için yeterlidir.

Kaygı Düzeyleri Nelerdir?

İnsanlar birçok konuda olduğu gibi, fiziksel ve bilişsel deneyimleri konusunda da birbirinden ayrılır. Dolayısıyla aynı anda aynı tehdit tarafından uyarılan iki bireyin hissedeceği kaygı düzeyi de birbirinden farklıdır. Bu düzeyleri hafif, orta, şiddetli ve panik atak olarak sınıflandırabiliriz.

Şimdi, hızlı bir bakışta, bu seviyelerin nasıl göründüğünü tartışalım:

  • Hafif: Çeşitli durumlarda yaşadığımız ve “normal” olarak adlandırdığımız bir seviyedir. Birey, vücudunun ve zihninin kontrolünü kaybetmemiştir. Günlük işleyişte herhangi bir değişiklik yoktur.
  • Orta: Kişinin kontrolü tamamen kaybetmediği ancak belirtilerin birkaç saat boyunca etkili olduğu düzeydir.
  • Şiddetli: Kaygının zayıflatıcı yönlerinin yoğun olarak hissedildiği düzeydir. Semptomlar sıklaşır ve kalıcı bir hal alır. Kaygıyla baş etmekte zorlanan birey, sosyal olarak geri çekilir ve günlük yaşantısının temel görevlerini tamamlamakta zorlanır.
  • Panik: Semptomlar beklenmedik anlarda dahi kendini tekrarlar. Kaygı durumu nerdeyse başka bir rahatsızlık olan panik atak düzeyine erişmiştir. Genellikle on dakika sürer ve aşağıdakileri içeren ancak sadece bunlarla sınırlı olmayan bazı semptomları vardır:
  • Aşırı korku
  • Kalp çarpıntısı
  • Nefes alma sıklığında artış
  • Mide bulantısı ve baş dönmesi
  • Ölüm korkusu

Kaygının Amacı: Neden Kaygılanırız?

Hissettiğimiz bütün duyguların bir amacı vardır. Bazıları diğerlerinden daha rahatsız edici olsa bile, bu onları gereksiz yapmaz. Dolayısıyla kaygıdan tamamen kötü bir hismiş gibi bahsetmek yerine onun varoluş amacını anlamaya çalışmak çok daha faydalı olabilir.

Kaygının merkezi korkudur. Korku duygusuna sahip olmak ve onu doğru bir şekilde ifade etmek hayatta kalmamızın anahtarıdır. Bir an için bu duygudan mahrum kaldığımızı düşünelim. Artık tehlikeyi algılayamaz ve yaşadığımız duruma bağlı olarak kaçma veya yüzleşme eylemleri için motivasyon sahibi olamazdık.

Unutmayalım ki sinir sistemimiz daima tetikte olan bir sistemdir. Dolayısıyla en büyüğünden en ufağına kadar bütün uyaranlara karşı aktiftir.

Beyin sizin fark edemediğiniz durumlarda bile potansiyel tehlikeleri algılayabilir. Hemen ardından sizi harekete geçirecek ve uyanık tutacak hormonlar salgılanmaya başlar. Bu, kaygının ta kendisidir.

Artık olası tehlikeler için önlem alabilir, kaç veya savaş ikileminde en mantıklı karara ulaşabiliriz. Yukarıdaki işleyişi net bir şekilde anladığımızda kaygının temel amacının bizi tehlikelere karşı korumak olduğunu görebiliriz.

Kaygının Başlıca Nedenleri

Panik halindeyken neden o durumda olduğunuza dair nedenleri birbirinden ayrıştırabilmek son derece zorlayıcıdır. Çoğu insan endişelerinin aniden ortaya çıktığını düşünür. Böyle düşünmek ilk etapta normaldir.

Peki, ya anlamlandıramadığımız durumları nasıl izah edebiliriz? Şimdi, bu sorunun cevabına daha yakından bakalım.

Travma

Bireyin başa çıkmakta zorlandığı, tehdit çanlarının zihni sürekli olarak meşgul ettiği deneyimlere travma adı verilir. Çoğunluk, travmaların büyük bir olay olması gerektiğini düşünür. Oysa, yaşanılan kötü deneyimler küçük ve büyük olarak ikiye ayrılır.

Büyük travmalar, genellikle bir kez yaşanılan fakat etkisi uzun süre devam eden deneyimlerdir. Tecavüz, nitelikli cinsel istismar, kaçırılma gibi ağır durumlar örnek olarak gösterilebilir. Küçük travmalara ise evcil hayvanınızı kaybetmek, sevilen partner tarafından terk edilmek gibi örnekleri ekleyebiliriz.

Küçük veya büyük fark etmeksizin hayatınızda kötü hisler yaratan her durum, kaygının ana nedenleri arasındadır.

Çevresel Faktörler

Burada bahsedeceğimiz çevresel faktörler, bütün insanlar için geçerli bir endişe nedenidir. Kimileri bununla baş edebiliyorken kimileri her denemede başarısız hisseder. Şimdi o faktörlere göz gezdirelim:

  • Okul stresi,
  • Konuşma yapmak,
  • Halka açık gösteri sergilemek,
  • Sunum yapmak,
  • İlişkiler arası stres.

Tıbbi Geçmiş

Bazı hastalıklar veya ilaçlar kaygı nedeni arasında sayılabilir. Bu duruma neden olabilecek tıbbi durumlar şunlardır:

  • Kanser gibi hayati önem taşıyan hastalıklar,
  • Kortizon ve türevi ilaçların yan etkileri,
  • Astım ve KOAH gibi hastalıkların neden olduğu oksijen eksikliği.

Genetik

Kaygı, kalıtsal olarak aktarılabilen bir durumdur. Aile öyküsü, kişinin beyin aktivitelerinin yaklaşık %20’sini oluşturur. Dolayısıyla aile bireylerinden herhangi birinin kaygıdan muzdarip oluşu sizi de etkileyebilir.

Yorum Gönder
İlgili İçerikler
Daha İyi Bir Sen için E-Bültenimize Abone Ol!