Her canlının içinde benliğinin odak noktası yatar. Örneğin; bir fincan kahvenin özü çekirdektir, etin özü proteindir. İnsanın özü ise kendisidir. Herşey özüyle birlikte güzeldir. İnsan da bu kurala dahildir. Çünkü kendi gibi olamayan herkes, er ya da geç toplum tarafından arzulanan ve kabul edilen normlara sürüklenir.
Bütün bireylerin herkesleştiği ve kimsenin kendisi gibi olamadığı bir yoldur bu. En sonunda bir yere varılmaz; varılan nokta ise kişiyi mutlu kılmaz. Ancak her zaman karanlık bölgelerde ilerlemek zorunda değilsiniz. Unutmayın ki hiçbir şey için geç değildir. Hala kendinizi bulabilir ve kendinize sıkı sıkı sarılabilirsiniz. Peki, bunu nasıl gerçekleştirebilirsiniz?
Self-connection, kişinin duygularının, düşüncelerinin ve bedensel duyumlarının farkında olması ve bütün bunlara uyum sağlaması anlamına gelir. Kişinin kendisiyle birlikte olmasını, ihtiyaçları ve arzuları hakkında derin bir anlayış bağı geliştirmeyi içerir.
İçsel temas, kişinin gerçek benliğinin özgürleşmesini ve canlanmasını sağlar. Bunun sonunda ise dikkat çeken en önemli şey kişiliğin özerkliğidir. Gerçek özerklik, bireyin kendi iç dünyasını takip etmesiyle başlar. İçsel temasta kişinin kendi standartları, başkalarına uyum sağlamaktan ve onların isteklerine tabi olmaktan daha önemlidir.
İçsel temas ya da self-connection, bireyin kendi iç dünyasını anlaması, kabul etmesi ve tamamen bilinçli bir şekilde yönetmesi anlamına gelir. Bunun da bireylere birçok konuda faydası vardır:
Sonuç olarak; içsel temas, her insanın içinde saklı olan kişiye ulaşma çabasıdır. Bu yolculuk her ne kadar korkutucu görünse de, aslında görünenin aksine korkularınızın ve kaygılarınızın sona erdiği bir süreçtir.
Siz de kendinizi keşfetmek için geç kalmış değilsiniz! Şimdi, kendiniz için önemli bir adım atın ve keşif dolu bu eşsiz yolculuğa başlayın.