Diyabet, insülin salgılanmasının etkisindeki bir işlev bozukluğunun neden olduğu metabolik bir hastalıktır. Her yıl milyonlarca kişiyi etkisi altına alan şeker hastalığı, aynı zamanda ciddi komplikasyonları da beraberinde getirir. Çoğu yerde duymaya alıştığımız bu hastalık, onunla yaşamayı öğrenmeye çalışsak bile kulağa hâlâ korkutucu geliyor.
Bununla birlikte, teknolojinin evrimi ile eş zamanlı ilerleyen sağlık çalışmaları, hastalığın beraberinde getirdiği zorlukları hafifletmeyi mümkün kılıyor. Burada önemli olan husus, şeker hastalığının tam olarak ne olduğunu anlamak ve hayatınızı ona uygun olacak şekilde yeniden şekillendirmektir.
Peki, diyabet nedir ve şeker hastalığı belirtileri nelerdir?
Diyabet, vücudun sağlıklı bir şekilde işleyişi için gerekli olan glikozun uygun şekilde işlenememesi sonucunda ortaya çıkan bir hastalıktır. Yemek yediğiniz zaman kan şekeri seviyesi otomatik olarak yükselmeye başlar. Daha sonra karbonhidratlar işlenerek glikoza dönüştürülür. Bu dönüşümün farkına varan pankreas insülin salgılamaya başlar.
İnsülinin çalışma stili tıpkı bir anahtar gibidir. Glikozun kaslara, yağ dokularına ve dönüştürülüp depolanabileceği karaciğere girmesine izin verir. Sağlıklı bir vücutta kanda azalan glikozu fark eden glukagon, enerjinin düşmesine izin vermemek için karaciğerde depolanan glikozun yemekler dışında da salınmasına izin verir.
Bazı insanlarda bu düzenleyici sistem çalışmaz ve glikoz karaciğerde depolanmaya devam eder. Bu depolama sonucunda da diyabet hastalığı oluşur.
Sizin veya çevrenizden birinin diyabet hastası olup olmadığı dışarıdan bakıldığında net bir biçimde anlaşılamaz. Bunun temel sebebi, hastalığın türlerinin farklı sinyaller veriyor olmasıdır. Örneğin, tip 1 diyabetin semptomları genellikle ani ve belirgin bir şekilde ortaya çıkarken; tip 2 diyabetin semptomları sıklıkla göz ardı edilir veya diğer hastalıklara atfedilir.
Diyabeti erken teşhis etmek ve olası komplikasyonları başlamadan durdurmak için hastalığın en önemli belirtilerini ayrıntılı olarak öğrenebilmek oldukça avantajlıdır. Vücudunuzda farklı bir şey olduğunu hissedebileceğiniz diyabet belirtileri şu şekildedir:
Yukarıdaki belirtiler, bütün diyabet tiplerinde ortaya çıkan genel belirtilerdir. Ancak, hastalığı daha iyi anlamak için türlere özgü belirtileri tanıyabilmek çok önemlidir.
Kan şekerinin yüksek seyretmesi fiziksel şikayetlere yol açar. Hastalığın başlangıç evresinde bunlar her zaman fark edilmez çünkü belirtiler çok fazla spesifik değildir. Ancak bütün bunlara rağmen yüksek kan şekeri seviyelerinin ana uyarı işaretleri de vardır.
Tip 1 diyabet belirtileri şu şekildedir:
Tip 2 diyabet, başlangıçta hiçbir belirti vermeden hızla ilerleyebilir. Bu, özellikle kan şekerinin ortalama seviyede seyrettiği durumlar için geçerlidir. Tipik semptomlar genellikle aylar hatta yıllar sonra başlar. Bu nedenle de hastalık çoğunlukla ileri yaşlarda teşhis edilir.
En sık görülen tip 2 diyabet belirtileri şu şekildedir:
Yukarıdaki belirtiler fark edildikten sonra doktora başvurulmazsa ellerde ve ayaklarda uyuşma ortaya çıkabilir. Erkek hastalar ereksiyon veya diğer cinsel bozukluklar ile karşılaşabilir. Müdahale edilmemesi durumunda kadınlarda şeker hastalığı belirtilerinde kendini belirgin olarak hissettiren vajina kuruluğu başlayabilir.
Gestasyonel diyabet, sadece gebelik döneminde ortaya çıkan bir hastalıktır. Ortaya çıkan belirtiler hamilelik sürecinde ortaya çıkan diğer belirtilerle çok yakındır. Bunlar şu şekildedir:
Diyabet, şeker metabolizmasının hastalığıdır. Bu kronik hastalık günden güne daha da hızlı yayılarak dünya çapında önemli bir rol oynamaktadır. Türkiye’deki genç yetişkinlerin %15’inin diyabet hastalığına sahip olduğu düşünülmektedir. Buna ek olarak, çok sayıda bildirilmemiş ve bunun sonucunda da henüz tam tanı konulmamış vakalar olduğu düşünülmektedir.
Dünyanın bütün bölgelerinde etkin olarak varlığını sürdürmesi, otoimmün kökenleri olması ve çevresel faktörlerle dahi ortaya çıkabilmesi farklı diyabet türlerinin ortaya çıkmasına neden olmuştur.
En sık görülen diyabet tipleri şu şekildedir:
Bu türlere ek olarak, oluşum nedeni ve tedavi şekli açısından önemli ölçüde farklılık gösteren nadir olarak rastlanan diyabet türleri de vardır:
Tip 1 diyabet, kan şekerinin anormal derecede yükselmesiyle karakterize edilen ve diyabet vakalarının yüzde %10’ununu oluşturan bir türdür. Hastalık çocukluk veya ergenlik dönemlerinde ortaya çıkar. Ancak, pankreasın kısmen işlevsel olması nedeniyle genellikle hiçbir belirti vermez. Hasara maruz kalan pankreas yüzde 90 oranında yok edildiğinde semptomlar hızlı bir şekilde ortaya çıkmaya başlar.
Genellikle çocukluk ve ergenlik dönemlerinde görülmesine rağmen, nadiren de olsa 50 yaşındaki bir kişide bile tip 1 diyabet ortaya çıkabilir. Hastalık, başta böbrekler olmak üzere; gözlerde, sinirlerde ve kan damarlarında önemli hasarlara yol açabilir.
Diyabet tipleri arasındaki en sinsi tür tip 2’dir. Hastalara en ufak bir rahatsızlık vermeden yıllarca kalıcı bir şekilde gelişmeye devam edebilir. Bu nedenle hastalığın tam olarak anlaşılması genellikle komplikasyonların incelenmesiyle mümkündür. Tip 2 diyabette hasta insülin salgılar ancak bu çok az etkilidir. Bu nedenle de bu tür otoimmün bir patoloji olarak değerlendirilemez.
Tip 2 diyabet çoğunlukla 40 yaşından sonra keşfedilir. Ancak, obezite ve diğer hastalıkların yaygın olarak artmasıyla birlikte, genellikle tip 1 diyabetin görüldüğü 17 yaşındaki çocuklar bile tip 2 diyabet açısından risk altındadır.
Tip 1 ve tip 2 diyabetin aksine diabetes insipidus, çok fazla idrar ve yoğun susuzluk ile karakterize olan bir türdür. Böbrekler idrarı tutamadığı için hasta sık sık idrara çıkma dürtüsü yaşar. Bu da sürekli bir şekilde kendini tekrar eden su içme isteği ile sonuçlanır.
Diabetes insipidus, adh hormonunun eksikliğinden kaynaklanır. Bu eksiklik genellikle kafa travması, menenjit, ensefalit, beyin tümörü ve tüberküloz gibi hastalıkların sonucunda oluşur.
Özel diyabet formlarından olan LADA, yetişkinlerde gecikmiş başlangıçlı diyabet olarak tanımlanır. Hastalar LADA tanısıyla tanışmadan önce genellikle tip 2 tanısı almışlardır. Klinik tablonun incelenmesi ile birlikte, hastalığın zamanla daha çok tip 1’e benzediği fark edilir. Çeşitli laboratuvar testleriyle birlikte antikorlar takip edilir ve bunun sonucunda da LADA teşhisi konur.
LADA diyabet, çocukları etki altına almayan bir hastalıktır. Sadece ve sadece yetişkinlikte ortaya çıkar. Bu özelliğiyle tip 1 diyabetin farklı bir türü olduğu düşünülmektedir. Ancak, araştırmaların ilerlemesi ve vaka türlerinin artmasıyla birlikte, bu diyabet formuna sahip kişilerin tip 2 diyabet belirtileri gösterdiği de fark edilmiştir. Bu nedenle de paralel olarak gelişen iki eş zamanlı klinik tablo olarak değerlendirilir.
MODY, ergenlerde ortaya çıkan yetişkin diyabeti anlamına gelir. Altı gendeki mutasyonlar nedeniyle beta hücre fonksiyonunda meydana gelen bir hasardan kaynaklanır. Bu nedenle de bütün MODY formlarında insülin işleyişi bozulur.
Hastanın çok fazla kilolu olmayan genç bir hasta olması ve tekrar tekrar artan stres değerlerinin varlığı MODY diyabetin varlığını düşündürebilir. Hastalık erken başladığı için tip 2’den farklıdır. İlk belirtiler ortaya çıktıktan sonra gerekli müdahaleler yapıldığı takdirde semptomlar durdurulabilir ve hatta iyileştirilebilir.
Hamilelik sırasında ortaya çıkan bir diyabet türüdür. Hafif yükselmiş kan şekeri seviyesi ile gestasyonel diyabet arasındaki geçiş sıvı şekildedir. Burada sınırı işaretlemiş ve kesin olarak tanımlanmış bir eşik bulunmamaktadır.
Bunun en temel nedeni, hamileliğin vücudun metabolizmasını değiştirmesidir. Böylece vücut, hamile olmayan kadınlara göre kandaki şekeri çok daha yavaş emer. Dolayısıyla da hamile kadınlarda hafif kan şekeri oluşur.
Genellikle gestasyonel diyabet asemptomatik olarak ilerler. Şiddetli susuzluk, idrara çıkma ve halsizlik gibi klasik diyabet semptomları çok hafiftir. Diyet ve egzersiz çalışmalarıyla birlikte kan şekeri seviyeleri normalleştirilir. Öte yandan, bu iki öneri hiçbir şekilde işe yaramazsa çeşitli ilaçlardan yararlanılabilir.
Diyabetin kimlerde görüleceği hastalığın türüne bağlı olarak değişiklik gösterir.
Bu iki tür dışında bütün diyabet türleri için ortak olan risk faktörleri şu şekildedir:
Hastalar yaygın olarak görülen diyabet semptomlarını çoğunlukla bu hastalık ile ilişkilendirmez. Örneğin, kişi hissettiği yorgunluğu genellikle harcanan eforun sonucu olarak değerlendirir. Bu nedenle birçok insan diyabet tanısını hastalığın başlamasından yıllar sonra alır.
Hastalar tesadüfi bir şekilde doktora gittikten sonra hekim diyabeti düşündüren bazı durumların varlığını hemen tanır. Ardından ise detaylı bir anamnez aldıktan sonra belirtilerin var olup olmadığını sorgular. Tıbbi geçmişin alınmasını fiziki muayene takip eder. Doktor, hastanın ellerinde ve ayaklarında dokunuşların hissedilme seviyesini ölçer. Son olarak kesin tanının konabilmesi için aşağıdaki klinik testlerden yararlanılır:
Yukarıdaki testlerin sonucu klinik muayene ile birlikte değerlendirilerek hastaya diyabet tanısı konulabilir.
Çeşitli gıdalarla oluşturulmuş bir diyet diyabet hastaları için çok önemlidir. Yemek yedikten sonra ani kan şekeri artışlarından kaçınmak önemlidir. Bu nedenle, etkilenenler tanı aldıktan sonra bireysel beslenme tavsiyesi alırlar. Hastanın nasıl besleneceği diyabetin türüne bağlı olarak değişiklik gösterir.
Ancak genel olarak uyulması gereken öneriler şu şekildedir:
Kan şekerinin normalden yüksek olduğu ancak yine de diyabet eşiğini aşmadığı durum, gizli şeker olarak olarak adlandırılır. Pankreas, glikozu bir enerji kaynağı olarak kullanabilmek için insülin salgılar.
Ancak gizli şeker hastalığında insülin olması gerektiği çalışmaz ve glikoz alımını destekleyemez. Bunun telafi edilmesi için pankreas daha çok çalışsa da talep tam anlamıyla karşılanamaz. Bu da şeker konsantrasyonunun artmasına neden olur.
Diğer türlerin aksine gizli şekerin genellikle belirgin bir belirtisi yoktur. Bu nedenle de birçok kişi, rutin bir kan testinde yüksek kan şekeri seviyelerini görene kadar diyabet hastası olduğunun farkına varamaz. Bununla birlikte, bazı sinyaller hastalığın fark edilmesini kolaylaştırabilir.
En sık görülen gizli şeker hastalığı belirtileri şu şekildedir:
Şeker hastalarında uzun vadeli birçok komplikasyon gelişebilir. Bu komplikasyonların bazıları diyabetin başlamasını takiben ilk birkaç ay içinde başlar, ancak çoğu birkaç yıl sonra ortaya çıkar. Yaygın olarak görülen komplikasyonlar şu şekildedir:
Diyabet tedavisinin temel amacı yüksek kan şekeri seviyelerini düşürmek ve sinirler, kan damarları, böbrekler ve diğer organlar üzerindeki komplikasyonları önlemektir. Tıp ne kadar gelişmiş olursa olsun, hastalığı kesin bir şekilde bitirecek bir tedavi yöntemi henüz bulunamamıştır.
Bununla birlikte, akut ve kronik sorunlardan korunmak için bir dizi tedavi yöntemi geliştirilmiştir:
Bazı türlerde çeşitli diyabet ilaçlarından yararlanılabilir. İlaçların odak noktası kan şekeri seviyesini düşürmektir. Başlangıçta doktorların çoğu tek bir ilaçla hastalığı kontrol etmeye çalışırlar. Eğer bu başarılı olmazsa iki veya daha fazla ilaç bir arada kullanılabilir. Ya da ilaç tabletleriyle birlikte insülin kullanımı da zorunlu kılınabilir. Hem tip 1 hem de tip 2 diyabet tedavisinde ilaç kullanılabilir.
Tip 1 diyabet tedavisi alan hastaların neredeyse her zaman ihtiyaç duyduğu bir iğnedir. Tip 2 diyabet hastaları ve gestasyonel diyabetli hastalar çok daha az insüline ihtiyaç duyduğu için iğneye pek fazla ihtiyaç duymazlar.
İnsülin iğnesi, konvansiyonel ve yoğunlaştırılmış olmak üzere ikiye ayrılır.Konvansiyonel tedavide, genellikle sabah ve akşam olacak şekilde hazırlanmış bir program vardır. Bu nedenle bu tedavinin kullanımı oldukça kolaydır. Yoğunlaştırılmış tedavi de ise iğnenin günde birkaç kez enjekte edilmesi gerekir.
Pankreas nakli, kontrol altına alınamayan tip 1 diyabet hastalarında ve insülin direnci düşük tip 2 diyabet hastalarında tercih edilir.
Bu yöntem her zaman uygulanmayabilir. Hastalar nakil için sıraya girdikten sonra uygun bir verici bulunması gerekir. Vericinin bulunmasının ardından ilk 24 saat içerisinde ameliyat gerçekleştirilmek zorundadır. Dolayısıyla bütün hastaların her an hastaneye ulaşabilir olması çok önemlidir.
Şeker hastalığı, pankreasın yeterli insülin üretmemesi sonucu oluşur.
Evet, şeker hastalığı genetik yatkınlıkla ilişkilidir. Özellikle tip 2 diyabet ailede bulunuyorsa risk daha da artar.
İdeal açlık kan şekeri 70-900 mg/dL arasında olmalıdır. Yemek sonrası kan şekeri ise 140 mg/dL’nin altında olmalıdır.
Şeker hastalığının erken belirtileri arasında susuzluk, sık idrara çıkma ve kilo kaybı vardır. Bazı hastalarda yorgunluk ve bulanık görme de görülebilir.
Şeker hastalığı ameliyatı genellikle obezite ile ilişkili tip 2 diyabet hastalarına yapılır.
Hayır, şeker hastalığı bulaşıcı değildir.
Hamilelik sırasında ortaya çıkan geçici diyabet türüne gestasyonel diyabet adı verilir.
Hayır, şeker hastalığı tamamen iyileşmez. Sağlıklı yaşam tarzı değişiklikleri, egzersiz ve düzenli tedavi ile kontrol altına alınabilir.