Depresyon, pek çok türde ve ağırlıkta olabilir. Hayatımızın çeşitli dönemlerinde depresyona yakalanma ihtimalimiz vardır. Depresyon çoğu zaman günlük hayatı olumsuz etkileyen, işlevselliği düşüren ve kişinin hayatında ciddi etkileri olabilecek bir psikopatolojidir. Hemen her bireyin yaşamında bir veya birden fazla kez tecrübe edebileceği bir deneyimdir. Burada değerli olan bir an önce bu duruma müdahale edilmesi ve profesyonel destek alınmasıdır. Depresyon, tamamen tedavi edilebilir ve bireyler normal hayatlarına dönebilirler.
Depresyon hastalığının tanı ve tedavisiyle ilgilenen psikolog bölümüdür. Bunalım belirtileri gösteren bireylerin yaşadıkları durumun depresyon olup olmadığını anlayabilmek adına önce psikolog ile öngörüşme seansı gerçekleştirmeleri gerekir. Burada yapılan tetkik ve muayeneler neticesinde tanı konulur. Ardından hastanın psikolog randevusu alması, bir tedavi ve terapi planı oluşturulması beklenir.
Depresyonun türüne bağlı olarak ayırıcı veya tüm türlerde ortak olan semptomlar mevcuttur. Bu semptomların en az beşinin, 15 günden uzun süre ile devam etmesi sonucunda depresyon tanısı konulur. Bu belirtiler arasında; depresif duygudurum, normalde sevilen aktivitelere karşı ilgi ve isteğin azalması, iştahın azalması veya artması, uyku bozuklukları, psikomotor yavaşlama, enerji azalması, yorgunluk, suçluluk, değersizlik hissi, konsantrasyon güçlüğü ve intihar eğilimi bulunabilir. Ancak semptomların yalnızca bireysel takibiyle depresyon yaşanıp yaşanmadığı anlaşılamaz. Dolayısıyla bu tanının uzmanlar tarafından konulması gerekir.
Uzun süre belirtileri gösteren birinin tanı alabilmesi için ilgili bölüme başvurarak muayene olması gerekir.
Depresyon (çöküntü) hastalığının birbirinden farklı çeşitleri ve yaşanan her vakanın kendine özgü bir derinliği bulunur. Bu nedenle tanı ve tedavi sürecinde profesyonel müdahale şarttır.
Hastalığın türleri arasında en şiddetli depresyon çeşidi majör (ağır) depresyondur. Bu vakalarda tüm olumsuz hissiyatlar en derin şekilde hissedilir. Üzüntü, öz güvensizlik, umutsuzluk, korku, uykusuzluk ve iştahsızlık gibi sayısız belirti bir arada hissedilebilir.
Bunun yanında olmayan sesler duyma, zihnin sürekli negatif düşüncelere sahip olması ve yoğun intihar düşünceleri özellikle majör depresyonda görülür ve bu semptomlar tanı sürecinde ayırıcı özellikler taşımasından dolayı değerlidir. Majör depresyonun klinik yöntemlere başvurulmadan tedavi edilmesi mümkün değildir.
Unipolar depresyon; yoğun öz güven eksikliği ve umutsuzluk belirtileriyle ortaya çıkan bir bunalım türüdür. Bu vakalarda kişinin yaşam rutininde olan ilgi kaybı ve olumsuz düşünce yapısı gözlemlenir.
Doğasında olumsuz düşüncelerin yoğun bir biçimde görülmesi olan bu türün tedavisi için uzman desteği şarttır.. Unipolar depresyon farklı tedavi yöntemleriyle ve terapi süreçleriyle atlatılabilen bir hastalıktır.
Depresyona ait belirtilerin hemen hemen her gün, gün boyu ve şiddetli şekilde devam ettiği ve en az iki yıl boyunca süren depresyonlar kronik depresyon (distimi) olarak kabul edilir. Kronik depresyon hastaları için hastalığın derinliği ve seyrine bağlı olarak farklı belirtiler ve semptomlar bir arada görülebilir.
Majör depresyondan çeşitli yönlerden ayrılır. Öncelikle süre bakımından, distimi daha uzun sürer. Semptomların yoğunluğu, majör depresyonda çok daha ağırken, kronik depresyonda daha hafiftir.
Yaş ağırlığı bakımından majör depresyonu 40’lı yaşlarda görebiliyorken, distimi 20’li yaşlarda görülür. İşlevsellik açısından da, majör depresyon işlevselliği ciddi anlamda düşürüp günlük aktiviteleri yerine getirmede büyük bir engel oluştururken, distimide etkilenme dereceleri daha düşüktür bü yüzden böyle bir durum söz konusu olmaz.
Sürekli bu semptomlarla mücadele eden ve uzun süre belirtilere maruz kalan kronik depresyon hastalarının tedavi süreçleri de belirli bir döneme yayılır. Hastalığın geçmesi için farklı yöntem ve teknikler ile klinik tedavi gereçleri kullanılabilir.
Manik depresif bozukluk kişinin iki uçlu duygudurum bozulmaları yaşanan bir hastalık türüdür. Genellikle taşkınlık (mani) ve çökkünlük (depresyon) dönemlerini birbirinin takip etmesi şeklinde karakterizedir. Mani dönemlerinde coşkunluk, heyecan, içi içine sığamama durumu, ayaklara yere basmayan duygular ve projeler olurken, çökkünlük döneminde, derin bir hüzün , üzüntü, huzursuzluk, yorgunluk ve isteksizlik hakim olur.
Vakaların her zaman spesifik nedenleri olmasa da manik depresyon bir travma ve stresli olaylar, mevsimsel geçişler ve özellikle de soya çekim ihtimali kuvvetlidir. Tedavisi için klinik muayene ve yöntemlerle birlikte farklı terapi teknikleri de kullanılır.
Endojen depresyon “içsel depresyon” olarak da adlandırılan bir hastalık çeşididir. Genellikle kişide depresyona sebep olması muhtemel bir durum olmamasına karşın ortaya çıkan bir türdür. Sebebi değişkenlik gösterebilir veya açığa çıkarılması gereken danışanın da farkında olmadığı gizli sebeplere bağlı olarak gelişebilir. Kalıtsallık değerlidir, bunun yanında beyindeki hormon düzeyleri de sebeplerden biri olabilir.
İçsel (endojen) bunalım hastalığının geçmesi için öncelikle uzmanlar tarafından teşhisi ardından da uygun tedavi modeliyle müdahalesi gerekir.
Depresyon tamamen tedavi edilebilir bir hastalık türüdür. Bu sebeple ilk belirti evresinden itibaren öncelikle bireylerin uzman desteğine yönelmesi gerekir. Bireysel çabalar ve yanlış yönlendirmeler sonucu hastalığın derinleşmemesi adına tedavi yoluna başvurulmalıdır.
Depresyonu atlatmak için atılan tedavi adımlarının ardından bireylerin uzman yönlendirmelerine uygun hareket etmeleri hastalık sürecinde belirtilerin hafiflemesini sağlar. Alınan ilaç ve terapi desteği sayesinde zamanla belirtiler ortadan kalkar ve iyileşme sürecine girilir. Yalnızca ilaç kullanmak gereksiz bir çaba manasına gelir. Terapi olmadan ilaç kullanımı hiçbir psikopatolojiyi tedavi edemez. Bu yüzden ilaç kullanımı ve terapi sürecinin bir arada yürütülmesi büyük önem taşır.
Bunalım yani depresyon, birbirinden farklı türleri ve seyir durumları olan bir hastalık olduğundan, hastalık süreçleri değişiklik gösterebilir. Ağır, manik, majör veya atipik depresyonlarda vakanın özelliklerine bağlı belirti yoğunlukları ve hissiyatı gözlemlenebilir.
Bazı türlerde hastalık 6-12 ay aralığında tedavi edilebilirken bazı depresyon türleri uzun yıllar devam edebilir. Bu süreçte önemli olan verimli bir tedavi dönemi yaşamak adına alanında uzman birimlerden destek almak ve verilen yönlendirmelere uygun hareket etmektir. Tüm bunlara rağmen, her bireyin devamlı psikolojik destek alması da oluşabilecek tüm psikopatolojilere önlem niteliğindedir ve alınması değerlidir.
Tüm hastalık süreçlerinde olduğu üzere depresyon hastalıklarında da farklı teknik ve yöntemler ile klinik müdahaleler söz konusudur. İlaçlı tedavi ve terapi desteği ile tedavi edilmek istenen depresyon hastalarının bu teknik ve yöntemlere cevap vermesi; tıpkı depresyon hastalığında olduğu gibi belirli bir zaman diliminde gerçekleşir.
Depresyon tedavisi hastalığın türü, tedavi yöntemi ve hastanın tedaviye yanıt verme süreci gibi etkenlere bağlı olarak farklı sürelerde tamamlanır.
Depresyon ve ağrı arasında birbirlerini tetikleyen ve söndüren yapıda bir ilişki bulunur. Depresyon ağrıları farklı kimyasal değişimlere de bağlı olarak gelişebilir. Bu ağrıların azaltılması veya giderilmesine yönelik çalışmalar tedavi sırasında ilgili uzmanlar tarafından yürütülür.
Genel olarak depresyonun belirtilerinin ve derinliğinin azaltılmasıyla birlikte depresyon ağrılarının da hafiflediği ve giderildiği gözlemlenmiştir.
Depresyon hastalığı, bireylerin özel ve sosyal yaşamında büyük bir çöküntü ve bozulmaya sebep olabilir. Bu nedenle vakit kaybetmeden uzman desteğiyle tedavi edilmesi gerekir.
Depresyon tedavi edilmezse hastalığın derinleşmesi ve belirtilerin çoğalması söz konusu olabilir. Bunalım belirtilerinin görülmeye başladığı ilk dönemden itibaren teşhis ve tedavi yoluna başvurulmalıdır.
Hafif düzey depresyon vakalarında klinik müdahaleler ve ilaç kullanımı olmadan tedavi mümkündür. Terapi desteğiyle tedavi edilen hafif düzey depresyonlar ilaçsız şekilde atlatılabilir. Bunun yapılabilmesi için hastaların alanında uzman bir psikologdan destek almaları gerekir.
Hafif düzey depresyon vakalarında sarı kantaron bitkisi fitoterapi kapsamında kullanılır. Demleme yoluyla çay yapılarak günde iki kez tüketilen sarı kantaron bitkisinin depresyon belirtilerini hafiflettiği ve kadınlarda karın şikayetlerine iyi geldiği bilinmektedir.
Doğum yapmak kadınlar için hem fizyolojik hem de psikolojik anlamda etkin değişimlerin olduğu bir olaydır. Bazı kadınların doğum sonrası depresyon belirtileri gösterdiği ve “doğum sonrası depresyon” hastalığına yakalandığı görülebilir. Esasen doğum sonrası depresyon (postpartum), doğumdan sonra kadınların mental anlamda hassas ve zayıf oldukları bu dönemde normal depresyona yakalanmaları sürecidir. Bu süreç genellikle doğumdan sonraki 2. haftada başlayarak en az 2 hafta sürer fakat doğum sonrasında 1 yıl boyunca anne risk altındadır. Uzun süreli doğum sonrası depresyonların, 3 yıla kadar sürmesi söz konusu olabilir.
Bunalım (çöküntü) hastalığından çıkmak isteyen kişilerin öncelikle hastalıklarına yönelik profesyonel teşhis için uzman yardımı almaları gerekir. Kategorisel olarak ayrım yapılması gereken bu hastalık için farklı teknik ve yöntemlerden tedavi amacıyla faydalanılır. Dolayısıyla uzmanların yönlendirmelerine uygun hareket ederek ve klinik tedavilerde ilaç kullanımına uyarak depresyonun atlatılması mümkündür.
Depresyon atakları hastalığa ait belirtilerden birinin veya birkaçının bir arada aniden yaşanmasıyla gerçekleşir. Ağlama krizleri, uykusuzluk, iştahsızlık, mutsuzluk ve olumsuz düşünceler gibi pek çok depresyon belirtisi depresyon ataklarında bir arada görülebilir.
Depresyon ruhsal bir çöküntü olmakla birlikte beyin hastalığı kategorisinde de yer alır. Hastalığa yakalanan kişilerde çeşitli hormonal bozulmalar, artış ve azalışlar görülebilir. Depresyon ilaçları hastalık sebebiyle yaşanan hormonal dengesizliklerin önlenmesi ve düzenlenmesi, psikologlarla yürütülen terapi sürecine destek olması ve günlük aktivitelerde işlevselliğin kazanılması açısından önemlidir.
Aşırı alkol tüketimi veya bağımlılığı sonrası geri çekilme döneminde yaşanan depresyon belirtileri, kişinin yoğun olarak depresif hallere sürüklenmesine sebep olabilir. Alkolün beyindeki serotonini tamamen çekmesi ve yeniden üretilebilmesini de oldukça zor bir hale getirmesi, alkol kullanımının hemen ardından depresyona sebep olur. Alkol sonrası depresyonun geçmesi için uzman teşhisinin ardından çeşitli ilaç tedavileri veya terapi teknikleri uygulanır.
Doğum sonrası depresyon genellikle doğumun ardından 2.-4. hafta sürecinde başlar ve çeşitli tekniklerle tedavi edilir. Bu depresyona yakalanan kişilerin depresyonu atlatmak için doğumdan sonra görülen belirtilerin hemen ardından uzman desteği alması gerekir.
Bu belirtilerin takip edilmesi açısından ilk bir hafta kritiktir. Bu sürecin acilen tedavi edilmesi, anne ve bebek için oldukça kıymetlidir. Hafif düzey vakalarda farklı terapi teknikleriyle ortalama 3-6 hafta içerisinde iyileşme sürecine girilir. Bu süreçte belirtiler azalır ve depresyon atlatılır.
Depresyon hastalığı farklı derinlik ve türleri olan bir psikopatoloji olarak kabul edilir. Ruhsal çöküntü hali olarak da adlandırılan bu hastalığın; umutsuzluk, mutsuzluk, yaşama sevincinin yok olması, yorgunluk, uykusuzluk ve olumsuz düşünce döngüsü gibi çeşitli belirtileri bulunur.
Hastalığın türüne, derinlik durumuna ve seyrine bağlı olarak uzmanlar tarafından karar verilen tedavi süreçleri söz konusudur. Bazı depresyon vakaları yalnızca terapi yöntemleriyle tedavi edilirken bazılarında aynı anda ilaç kullanımı gerekebilir.
Bunalım hastalığının tedavisi için kullanılan ilaçlar iyileşme sürecinin bir parçasıdır. Depresyon ilaçları, hastalığı tedavi eden uzman kontrolünde kullanılır. Bırakma sürecinde de uzman yönlendirmesi dikkate alınmalıdır.
Profesyonel tedavi süreçlerinde kullanılan depresyon ilaçları, ilgili uzmanın uygun görmesi halinde yine onun yönlendirmeleriyle dozaja uygun şekilde bırakılmalıdır. Hastaların ilaçları doktor kontrolünde kullanmaları ve bırakmaları gerekir.
Bununla birlikte depresyon döneminde kullanılan ilaçlara alışma süreci ve etki etmesi 3 ila 4 haftayı bulabilir. Bu süreçte pek çok hasta yan etkilerle karşılaşır. İlacı bu dönemde bırakmak, ilaca tekrar başlandığında süreci en başına döndürür. Bu yüzden ilaç kullanımında istikrarlı ve kontrollü olunması gerekmektedir.