
13 Nis Sosyal Desteğin Madde Kullanım Bozukluğu Olan Bireyler Açısından Önemi
Madde kullanım bozukluğu, olumsuz sonuçlarına rağmen zararlı bir maddenin yoksunluk belirtileri gösterecek derecede kullanımıdır. Madde kullanım bozukluğu olan bireyler, alkol, tütün ya da uyuşturucu bir maddeyi kontrolsüz olarak kullanmaya, günlük yaşamda işlevsellikleri bozuluncaya kadar yoğun bir şekilde o maddeye odaklanırlar. İnsanlar, soruna neden olduğunu veya sorun yaratacağını bilseler dahi maddeyi kullanmaya devam ederler.
Madde bağımlılığının temellerinin oluştuğu, bebeklik döneminde başlayan bağlanma stillerini öğrenmek önemlidir. Bireyin bebeklik döneminde bakım vereni ile kurduğu ilişkinin niteliğine göre oluşan bağlanma stilleri yaşamı boyunca kurduğu ilişkileri ve zorlayıcı durumlarla başa çıkma stratejilerini belirleyebilmektedir. Araştırmalar güvensiz bağlanma stillerinin madde kötüye kullanımı, duygusal sıkıntı ve kişilerarası sorunlarla ilişkilendirilebileceğini göstermiştir. Bağlanma stilleri ve madde kötüye kullanımı arasındaki ilişkiye odaklanan başka bir araştırma sonucunda madde kötüye kullanımı ile güvensiz bağlanma stilleri arasında doğrudan bir ilişki olduğu tespit edilmiştir (Aydoğdu & Olcay, 2013). Güvensiz bağlanma stiline sahip bireylerin büyük bir bölümü sosyal becerileri zayıf olduğu için etkileşim gerektiren konularda aşırı kaygı ve stres yaşayabilirler. Aynı zamanda bu kişiler destekleyici romantik ilişkiler kurma konusunda zorlanabilir ve bu tip zorlayıcı durumlar sonucunda olumsuz bir baş etme stratejisi olan madde kullanımında çözümü arayabilirler. Alkol ve madde kullanım bozukluğu tedavisi için başvuran hastaların ciddi oranda güvensiz bağlanma ve yakınlık kurma korkusu yaşadığı bilinmektedir. Yapılan bir çalışmada, güvensiz bağlanma stiline sahip bireyler ile güvenli bağlanma stiline sahip bireyler kıyaslandığında güvensiz bağlanma stiline sahip bireylerde madde kötüye kullanım sıklığı daha yüksek bulunmuştur.
Madde bağımlılığı konusunda yapılan araştırmalar eşleri, arkadaşları ve aileleri tarafından psikolojik ve manevi destek sağlanan bireylerin, destekleyici bağları daha az olan ya da hiç olmayan bireylere göre hem fiziksel hem de ruhsal olarak daha sağlıklı olduklarını göstermektedir. Ergenlik dönemi, insan gelişiminin en zor dönemlerinden biri olarak düşünüldüğünden madde bağımlılığı açısından bu dönemde sosyal desteğin çok önemli olduğu araştırmalarda göze çarpan bir diğer noktadır. Aile bireyleri madde kullanımından kaynaklanan sorunları gerçek bir sorun olarak görmekten çekinmekte ve kendilerini korumak için inkâr savunma mekanizmasını kullanabilmektedirler. Aile içinde bir sorun olduğunu kabul etmek ile bu sorundan sorumlu olmayı eş değer olarak gören aile bireyleri madde kullanım bozukluğu olan bireyin destek almasını geciktirebilir. Yapılan birçok araştırmanın sonuçlarına göre, düşük aile desteği ile madde kullanımı arasında doğrudan bir ilişki bulunmaktadır.
Madde kullanım bozukluğu olan kişilerin en çok ihtiyaç duyduğu şeylerin başında sosyal destek gelmektedir. Kişinin kendisini diğerleri tarafından sevilen, ilgi gösterilen, değer verilip önemsenen biri olarak görmesi ve diğerleriyle karşılıklı yardımlaşma ve dayanışma gibi birtakım sorumlulukları içeren toplumsal ilişki ağının bir parçası olarak algılaması sosyal destek olarak tanımlanmaktadır. Sosyal destek aynı zamanda sosyal çevrenin, bireyin hayatta kalmasını kolaylaştıran gücü olarak da tanımlanabilir. Bowlby (1969)’ye göre insanlar yardıma ihtiyaçları olduğunda güvenebilecekleri bir ya da birkaç kişinin yanlarında olduğundan emin olduklarında kendilerini çok daha mutlu ve yetenekli hissederler. Weiss (1974), sosyal ilişkilerin; bağlanma, sosyal bütünleşme, güvenilir ittifak, bakım fırsatı, rehberlik ve değer onayı olmak üzere 6 olumlu sonucunu ortaya konmuştur. Bireyin zor durumdayken sosyal destek alabileceği birinin varlığına inanması bile madde kullanım bozukluğu başta olmak üzere pek çok psikolojik durumun olumlu yönde ilerlemesine ve iyileşmesine katkı sağlamaktadır.
Yorum yok